Bulgur
Bulgurun Tarihçesi
Bulgurun bilinen tarihi M.Ö. 4000 yıllarına kadar dayanmakta ve merkez olarak Anadolu ve civar ülkelerin geleneksel bir gıdası olarak bilinmektedir.
Bulgur, özellikle Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan ve Mısır gibi ülkelerde yoğun olarak tüketilmektedir. Bulguru sanayi sektörüne ve fabrikasyon üretime taşıyan ilk ülke Türkiye'dir.
Türkiye' de bulgur üretimi yapan ilk fabrika, Birinci Dünya Savaşı sırasında kurulmuştur. Daha sonra yöre insanlarının 1950 ve 60'lı yıllarda Amerika'da bulguru tanıtmaya başlaması ve ilk fabrikaları açmaları ile birlikte bu ülkede bulgur, üzerinde durulan bir ürün haline gelmiştir.
Amerikalılar bulgurun ticari yapısını genişletmek için Hindistan'da ve diğer pirinç türevi ürünleri seven ülkelerde tanıtma büroları açmış, askeri amaçlarla stoklamış, ve menülerine almışlardır.
Türkiye ise bu gelişimi geriden izlemiştir. Gerçekte bu sektörde sanayileşmeye erken başlanmış, fakat yeterince tanıtım yapılamamıştır.
Cumhuriyet dönemi ile birlikte sanayileşme yoluna giren ülkemizde, aile şirketleri bulgur sektörüne el atmıştır.
Bu fabrikalar genellikle Karaman, Gaziantep, Çorum, İçel gibi hammaddeye yakın illere kurulmuştur.
Bulgurun Faydaları
Bulgur, buğdaydan yapılan geleneksel bir Türk yiyeceğidir. Köftelik ve pilavlık olmak üzere üç çeşitte satışa sunulan bulgurdan, pilav, kısır, köfte gibi yiyecekler yapılır.
Bulgur kandaki yağları düşürücü yönü olduğu bilinen posa/lif bakımından oldukça zengin bir gıdadır. Karbonhidrat değeri düşük, protein değeri yüksektir. Ayrıca bulgurda bulunan B1 vitaminleri, sinir ve sindirim sisteminde önemli rol oynamaktadır.
- • İçerdiği folik asitten dolayı, çocuk ve hamile kadınlar için çok önemli bir gıda maddesidir
- • Doymamış yağa sahiptir ve toplam yağ oranı düşük olduğu için sağlıklı bir besin maddesidir.
- • Kollesterol içermez.
- • Hububat ürünlerinin en büyük dezavantajı olan fitik asit , bulgurun sahip olduğu pişirme ve kurutma işlemlerinden dolayı, bulgurda bulunmaz.
- • Yüksek mineral ve selülozdan dolayı besin emilimini hızlandırır, kabızlığı engeller ve bağırsak kanserini önler.
- • Bakliyatlarla karıştırıldığında dünyadaki en önemli besin kaynağı durumuna gelmektedir.
- • Radyasyonu emmez ve radyasyona karşı dayanıklıdır. Bu nedenle bazı ülkelerde nükleer savaşlara karşı, askeri ve sivil amaçlar için stokta tutulan ürünlerdendir.
- • Pişirme işlemi esnasında tanenin ruşeymin kısmında bulunan besin maddeleri tane içerisine nüfuz ettiğinden besin değeri diğer ürünlerden (ekmek, makarna) daha yüksektir.
100 gram hazırlanmamış bulgurun yaklaşık olarak içerdikleri:
- Enerji: 1500 kJ (360 kcal)
- Diyet fiber: 8 g
- Protein: 12.5 g
- Karbonhidrat : 69 g 0.8 g şekerden
- Yağ: 1.75 g 0.2 g doyurulmuş yağdan
Soya
Soya Hakkında
Doğu Asya ovalarından tüm dünyaya yayılan mucizevi bitki soya, içerdiği yüksek kaliteli protein ile çocuklar ve yetişkinler için sağlık dağıtıyor. Hayvansal gıdalara oranla daha az yağ içerdiğinden kalbi koruyor, kolesterol düşüşünde önemli bir rol oynuyor.
Soya fasulyesini bu derece önemli kılan, zengin bir protein kaynağı olması, insan vücudunun ihtiyaç duyduğu amino asitler açısından mükemmel bir denge oluşturması. Soya proteini hem çocuklar hem de yetişkinler için önemli bir kaynak. Aynı zamanda inek sütüne karşı alerjisi olanlar için de vazgeçilmez bir protein kaynağı. Kolayca sindirilebilen, kolesterol içermeyen soya ürünleri bu özellikleri nedeniyle diyet yapanlara da öneriliyor. İçerdiği B1 vitamini oranının ete nazaran daha yüksek olması; kalsiyum, demir, çinko, fosfor, magnezyum içermesi gibi nedenlerle uzmanlar sağlıklı bir yaşam ve dengeli beslenme için soya ürünlerinin kullanılmasını öneriyor.
Düşük yağlı ve soya bazlı beslenen Japonlarda kalp hastalıklarının çok az görülmesi, kalp hastalıkları ve soya ilişkisini gündeme getirdi. Soya çeşitlerinin kan lipid seviyeleri üzerindeki etkisi de araştırıldığında soyanın kolesterol seviyesinin düşüşünde önemli bir rol oynadığı ortaya çıktı. Menopoz konusunda yapılan araştırmalar da, soyanın kemiklerin güçlenmesinde etkili olabileceğini gösteriyor. Erkekler açısından da umut veren gelişmeler oldu; soyanın yapısında bulunan 'genistein' adlı bileşenin, prostat tümör hücrelerinin büyümesini önlediği keşfedildi.
Nişastası az olduğundan mayalı ürünlerde toplam unun yüzde 20'si oranında un kullanılmalı. Pişirme ve kızartma sırasında hamurun su tutma özelliğini de artırdığından, elde edilen ürünler daha nemli oluyor. İçeriğindeki yağ, lif ve şeker; ortaya çıkan ürünün iç kısmına yumuşaklık veriyor. Yapısındaki çözünür protein, bol yağda kızartılan ürünlerin yağ çekme oranını azaltıyor. Keklerde soya unu kullanıldığında yumurta ve süt miktarını azaltmak gerekir. Soya unu muhallebi, pasta, kek ve erişte yapımında kullanılabilir.
Yulaf
Yulaf Hakkında
Düzenli yenilen yulaf vücudu tazeliyor. Hücrelere enerji taşınmasında, dokulara kan aracılığı ile oksijen transferinde ve zarar gören yaşlı hücreleri yenilemede etkili. Özellikle sık hastalanan bebeklere öneriliyor.
Yulaf iyi bir magnezyum deposudur. Magnezyum büyüme hormonu olarak bilinin auxina hormonu üretimine katılır. Kalsiyum ve fosfor da kemik gelişimini hızlandırıyor.
Vikinglerin fiziki güçlerini kahvaltıda yedikler yulaf ezmesi ile hazırlanan lapaya borçlu oldukları söyleniyor. Yulaf bitkisel protein kaynağıdır.
İçinde lipid, lif, mineral tuzlar, vitaminler ve B grubu vitaminleri vardır. İçeriğindeki oleik asid ve B vitaminleri sinir hücrelerinin düzenli çalışmasında rol oynuyor
Çavdar
Çavdar Hakkında
Genellikle 1-2 metre yüksekliğe ulaşan çavdarın görünümü arpaya çok benzer. Taneleri buğdaya göre daha ince uzun, kavuzları daha dar, kılçıkları da oldukça kısadır. Daha çok ekmeklik un ve hayvan yemi olarak değerlendirilen çavdarın bileşiminde karbonhidrat, protein, potasyum ve B vitamini bulunur. Çavdar unundan yapılan ekmek de buğday ekmeği gibi hafif olur. Buğday ve çavdar ununda bulunan protein karışımları (glüten) hamurun kabararak esnek ve yumuşak olmasını sağlar. Bu yüzden, başka tahılların unundan ekmek yapılırken hamura buğday ya da çavdar unu katılması gerekir.
Dünya genelinde, besin olarak kullanılan çavdar miktarı bu amaçla kullanılan buğdayın yarısı kadardır. Besin değeri yüksek olan çavdar başka tahıllarla karıştırılarak hayvanlara da yedirilir. Dünyanın çeşitli yörelerinde çavdardan viski, cin, votka gibi aklollü içkiler ve kvas denen Rus birası yapılır. İnce uzun, esnek ve sağlam olan çavdar sapları da çatı kaplaması, şilte dolgusu, örme şapka, kağıt ve mukavva yapımında kullanılır.
ÇAVDAR'IN FAYDALARI
Kan şekerinin yükselmesini önler.
Çavdar lifinin ishal ya da kabızlık gibi hassas bağırsak sendromuna sahip hastaların şikayetlerini azalttığı görülmüştür.
Bazı beslenme bölümlerinde yapılan araştırmalarda, çavdarın içerdiği çözünmeyen lifleri tüketen kadınlarda safra taşı oluşumunu önlemeye yardımcı olduğu görülmüştür.
Kolesterolü düşürür. Çünkü lifler, bağırsaktaki safra asitlerini bağlar ve vücuttan uzaklaştırır, vücut safra asitleri oluşturmaya zorlanmış olur. Bu istenen bir durumdur çünkü, vücut safra oluşturabilmek için kolesterolü parçalar.
Geleneksel metotla yapılan ekşi hamurlu çavdar ekmeklerinin içerdiği lignanlar kanserden koruyucu fitoöstrojen kaynağıdır. Fitoöstrojenler, dogal östrojenler gibi davranır ancak etkileri çok çok azdır, menopoz dönemindeki rahatsız edici şikayetleri azaltma ya da engellemede yeterince aktivite gösterir.
Çavdar lifi, bağırsaktaki toksinleri bağlar ve onların vücuttan atılmasını sağlar. Kansere sebep olabilecek kimyasalları bağladığından kalın bağırsaktaki hücrelerin zarar görmesini önlediği dolayısıyla kolon kanserinden koruduğu bulunmuştur.
Kısaca ÇAVDAR:
Kan şekerini dengeleyici özelliğine sahip.
B2-B6-B12 VE C vitaminleri içerir.
Demir-Calsıyum-Niasin-Folikasit ve Çinko yönünden zengin.
İçeriğindeki bol lifl sebebiyle Sindirim Sisteminin düzenli çalışmasını sağlar.
Vücuttaki Toksin maddeleri atmaya, Damar sertliğini önlemeye yardımcı olur.
Yüksek tansiyon ve Kalp krizi riskini azaltır.